Atatürk bir pencereydi, Türkiye’mizin geleceğine açılan bir pencere. Aydınlığa doğru açılan, ufukları delen bir pencereydi.
O bir pencereydi, ufkumuzun penceresi. Ufkumuzun daha açılmasını sağlayan, hayal gücümüzün artmasını sağlayan bir pencereydi. O pencereyi hiç kapamasak hep O’nun penceresinden baksak şimdi Batılı ülkelerin yaveri değil, sahibi olurduk.
O bir pencereydi, kimi insanların hiç açmak istemediği bir pencere. O’nu hep kapalı tutup kaybolmasını, unutulmasını, paslanmasını isteyenlerin penceresiydi. Bu pencereyi günümüzde açmak istemeyecek insan yığını halen oldukça mevcuttur.
O, kimi insan için dar, kimi insan için geniş pencereydi. Gericiler bu pencereyi, kendi kafaları gibi dar görürlerdi. Vatanını seven bir insan ise bu pencereyi geniş görürdü. Ve rahatlıkla aydınlığı görebilirdi.
O bir pencereydi, yağmur olunca ıslanmaz, kar olunca buz tutmaz bir pencereydi. Bu zorlukları üzerinden kolayca atmasını bilirdi. Yağlanmazdı, boyanmazdı, perde çekilmezdi. Üzerine perde çekmek isteyenleri başarıyla dize getirmişti.
O, kurşun geçirmez bir pencereydi. Girdiği savaşlardan camı kırılmadan ayrılmıştı. Çatlamıştı ama kırılmadı, yılmadı. Göğsünü en zor kurşunlara dayadı, hepsinden zaferle çıktı. Her bir koldan geldiler üzerine, hepsinden zaferle çıktı alnının akı ile. O, başkası tarafından kapatılamayan bir pencereydi.
O, temeli sağlam bir pencereydi. Sıvası, mermeri en iyi işçilikle yapılmıştı. Dışardan bakıldığında gıpta edilecek kadar görkemli, "keşke ben de O’nun gibi gözüksem" denecek kadar karizmatik, bina gibi ayakta sapasağlam durabilecek bir pencereydi.
O, intihar edene dur diyebilecek, gerektiğinde kendini biraz kısıverecek bir pencereydi. Türk Halkı’nı uykusundan uyandırmayı da böyle yapmıştı. Kendini açtı ve halkımızın içine temiz havayı sokarak uyanmasını sağladı.
O, kulpu olmayan bir pencereydi. Yani her isteyene açılmazdı. Kimsenin kuklası olmamıştı. Kimsenin yaverliğini yapmamıştı. Zamanında kimse tarafından yönetilememişti. İstediğine açılır dışarıyı gösterir, istediğine kapanır korkunç karanlığı hissettirir. O, kulpsuz bir pencereydi
O, tekrar inşa edilemeyecek bir pencereydi. O’nun gibi bir pencere hem halkımıza hem de dünya halkına gelmeyecek bir pencereydi. Tüm dünya insanları bu pencereden bakmak isterlerdi. Ama Allah’ımızın bir mucizesi ile sadece Türk Halkı’na özel bir pencereydi. Bu yüzden hep beraber, yüreğimizin sıcaklığı haykıralım “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”.